Doğumuna şahitlik yaptığı sıpayken eliyle beslediği ve yaklaşık 30 yıl boyunca beslediği eşeğin artık ömrünün sonuna geldiği düşünen bir köylü vatandaş ile karın tokluğuna çalışan eşeğin hikayesidir. Aralarında duygusal bir bağ olduğu aşikardır. Birlikte yüzlerce, binlerce yolculuk yapmışlar. Tabiri caizse birbirlerinin nazını çekmiş.
İkisi de kendilerinden beklentilerin farkındadır. Birinin talebi karnını doyurmak ve yanında sevgi diğerinin ise yoldaşlık ve yükünün alınması. Genelde zaten yoldaşlık yapana çok yüklenilir ama neyse o da başka konu olsun.
İki taraf mutlu bir şekilde yaşarken bir gün bir kaza yaşanır. Eşek artık yaşlanmıştır. Dağlara odun toplamaya giderken düşer. Eşek ayağı kırıldığı için bağırmaya başlar. O zamanlar bunun tedavisini yaptırmak zordur. Sahibi bakar ki durum ciddi ve eşek pek umut vermiyor artık yolları ayırmanın vakti geldi der. Yularını bir ağaca bağlar. Veda eder. Aralarındaki bağ o kadar kuvvetlidir ki eşeğin ağladığını duyar. Düşünmeye başlar.
Çözüm olarak acısına son vermek ister ama eşeğin güzel gözlerine bakıp kıyamaz. Sesini duymamalı ve görmemelidir. Ancak bu şekilde ondan ayrılabilecektir. Yakınlarında ağzı geniş bir kuyu görür. Onu kuyudan atıp acısını dindirebileceğini düşünerek önce gözlerini bağlar. Kuyuya ufak bir rampa kurar. Artık her şey hazırdır.
Eşek sanki olan bitenin farkında gibi acısına rağmen susar ve beklemektedir. Sahibi ipinden tutup yürütmeye başlar. Eşeğin acısını ona geçmiş gibi içi acıyordu. Otuz yıllık yol arkadaşından vaz geçmek elbette ki kolay değildi. Ne yazık ki yapabileceği başka bir ihtimal yoktu. Eşek kuyunun ağzına geldiğinde bir duraksadı tıpkı emin misin der gibi. Sahibi gözleri dolu bir halde tekrar çekiştirdi.
Çok derin olmayan kuyunun içine düşmüştü. Şimdi gitme vakti diyerek sahibi ayrılırken yine eşeğin ağlama seslerini duydu. Ölmemişti. Elbette onu bu şekilde bırakıp gidemezdi. Neler yapabileceğini düşünürken üzerine toprak atmak geldi. Şüphesiz artık ümidi kestiği yol arkadaşı için de en iyisi buydu. O halde hemen işe koyulup hızlıca bu işi tamamlamaydı.
Çıkmadık Candan Ümit Kesilmez…
Bir yandan kürekle eşeğin üstüne toprak atıyordu fakat bir yandan da çok üzgündü. Aslında bu durum ona göre değildi. Resmen içi kan ağlıyordu. Aradan bir süre sonra dayanamayıp kuyudan aşağıya bakmaya karar verdi. Çünkü artık ses gelmiyordu. Attığı topraklar çoktan eşeğin boyunu geçmiş olmalıydı.
Ama gözlerine inanamadı. Sanki hiç toprak atmamış gibi eşek ayakları üstünde duruyordu. Sinirlenerek tekrar kürekle hızlıca toprak atmaya devam etti. Bu sefer kan ter içinde nefes nefese kaldı. Tekrar kontrol etti, eşek yine bizim bildiğimiz gibi. Ayakları üstünde yere basıyor. Üstünde gram toprak yok.
Ne olduğunu anlamak için büyük bir kovaya toprak doldurup hepsini bir anda boşalttı. Eşek üstüne gelen tüm toprağı sağa sola sallanıp yere düşüyor ve ayaklarını hareket ettirip en aşağı alıyordu. İşin ilginci bu süreç öyle bir yaşanmış ki kuyuya atılan eşek düştüğü kuyudan kurtulmasına yaklaşık bir metre mesafe kalmıştı.
Sahibi bunu gördüğü an ne kadar büyük bir hata yaptığının farkına vardı. Onu işe yaramaz görmüştü. Fakat onun aklı bile yeterdi. En önemlisi yaşamak istiyor ve mücadele ediyordu. Ne yapıp edip ayağını iyileştirmeye karar verdi. Ömrünün sonuna kadar bu azimli eşeğe eşlik edecek. Dostluğunu unutmayacak. Artık ona yüklenmeyecekti.
Kıssadan Hisse
Burada siz kendinizi kimin yerine koyarsanız koyun alınabilecek birden fazla ders vardır.
- Olumsuz gibi görünen şeyler bazen olumlu sonuçlar doğurur.
- Sabırlı olun. Doğru hareketler yapın.
- Sakinlik her zaman kazandırır.
- Dostlarınızı bir anda silmeyin.
- Herkes hata yapar.
- Genişçe düşünmeden harekete geçmeyin. Sonunda pişman olabilirsiniz.
- Kuyuya atılan eşek siz olmayın.
Sizin de bu hikayeden çıkardığınız dersler var ise aşağıda yorumlarda buluşalım.
Buna bağlı olarak bana twitter(X) , Linkedln gibi sayfalardan da ulaşabilirsiniz.
Görüşmek üzere…